29 Mart 2011 Salı

Kadınlar seçim ve yeni anayasa için atakta!

Milletvekili aday adaylık süreci ve 8 Mart Kadınlar Günü yakın tarihlere denk düşünce Türkiye’deki kadın örgütleri hiç olmadığı kadar hareketlendi. Seçimlerden hemen sonra yeni anayasanın hazırlanacak olması ve giderek artan kadın cinayetleri üst üste gelince sivil toplum kuruluşları hızla harekete geçerek tepki vermeye başladı. Her seçim öncesi farklı kampanyalarını görmeye alıştığımız Kadın Adayları Destekleme Derneği (KA.DER) yine ses getiren bir kampanyayla gündeme gelmeyi başardı.

KA.DER kampanyası devam ederken çeşitli sivil toplum kuruluşları, akademisyenler, gazeteci ve yazarlarla iş dünyasının önde gelen isimleri bir araya gelerek “Haklı Kadın Platformu”nu oluşturdular. Amaç yine aynı: Kadınların politikaya katılımını engelleyen koşulların ortadan kaldırılması.

Türkiye Kadın Girişimciler Derneğ-KAGİDER, KA.DER ve TÜSİAD Kadın Erkek Eşitliği Çalışma Komisyonu’nun da aralarında bulunduğu birçok sivil toplum kuruluşu Haklı Kadın Platformu’nda yer alıyor. Türkiye 134 ülkenin yer aldığı kadın erkek eşitliği sıralamasında sondan 9’uncu sırada bulunuyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kadın milletvekili oranı yüzde 9 ve 181 ülke içerisinde 105’inci sıradayız. Bürokraside de durum çok farklı değil. İşte tüm bunların sonucunda bu defa kadın örgütleri hedefi, çıtayı yüksek koydu: Yüzde 50.

Bunların yanı sıra son günlerde gündeme gelen bir başka hareket ise “Başörtülü Milletvekili İstiyoruz İnsiyatifi” adıyla gündeme oturdu. “Başörtülü Milletvekili İstiyoruz İnisiyatifi”, başörtülü milletvekili adayı için partilere çağrı yaparak “Başörtülü aday yoksa ‘oy’ da yok” sloganıyla harekete geçti.

275 KADIN MİLLETVEKİLİ

KA.DER tarafından başlatılan “275 Kadın” kampanyası 12 Haziran 2011’de yapılacak genel seçimlerde listelerde yer alacak kadınların sayısını artırmayı amaçlıyor.
Reklam filmleri, basın ilanları ve açıkhava kampanyalarının yanı sıra medyada yoğun bir şekilde haber olarak yer almaya başlayan KA.DER kampanyasında ünlü isimler yer alıyor. Bu isimler arasında KA.DER Başkanı Çiğdem Aydın, Hürriyet Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Vuslat Doğan Sabancı, yazar Ayşe Kulin, televizyoncu Ayşe Özgün, köşe yazarı Nihal Bengisu Karaca, terzi Nebahat Alanç, sanatçılar Gülben Ergen, Sertap Erener ve Nil Karaibrahimgil var.

Kampanyada şu mesajlar ön plana çıkarılıyor:
“Eşit Temsil için” 275 Kadın…
“Yeni Anayasa için” 275 Kadın…
“Gerçek Demokrasi için” 275 Kadın…
“Engellerin Kalkması için” 275 Kadın…
Televizyonda yayınlanan reklam filmleri Nil Karaibrahimgil’in bestesiyle tamamlanıyor.

28 Mart 2011 Pazartesi

Go-Giver: Yol-Veren


New York Times’da en çok satanlar listesinde uzun süre bir numarada kalan Go-Giver kitabı hizmet etmenin bireyi nasıl başarıya ulaştırdığını anlatan bir hikayeden oluşuyor.

Go-Giver İngilizcede olmayan bir sözcüktür ve yazarın söz türetmesiyle doğmuştur. Go-Getter kelimesinin karşıtı olarak kullanılmıştır. Go-Getter, “açık göz, hırslı, girişimci, atılgan, başkalarını geride bırakan, tuttuğunu koparan kimse” anlamına gelir. Bunun karşıtı olan Go-Giver kelimesini de “hoşgörülü, ılımlı, paylaşımcı, başkalarını düşünen; hatta onların çıkarlarını kendi çıkarları ile aynı tutan kimse” olarak anlamlandırabiliriz. Çevirmen Türkçe çeviride de sözcük türeterek Go-Giver'i Yolveren olarak adlandırmış.

Hırslı insanların en çok telaffuz ettiği cümledir: “Yıldızlara ulaşmak istiyorum, o kadar yükselmek istiyorum…” Yolveren kitabında da Joe adında başarıya susamış, hırslı bir genç adamın hikayesini okuyoruz. Joe gerçek bir girişimcidir ama çalıştıkça hedeflerinden uzaklaştığını hisseder. Karamsar bir gününde efsanevi danışman Pindar’la tanışır ve Pindar onu bir grup Yolverenle tanıştırır.

Joe tanıştığı Yolverenlerden neden çok çalıştığı halde hedeflerinin kendinden uzaklaştığını öğrenmeye başlar. Başarının gerçek sırrı Yolveren olmayı başarabilmektir: Almaktan ziyade, vermeye odaklanabilmek, başkalarının hayatlarına değer katabilmek… Bunun için Joe’nun beş kuralı öğrenmesi yeterlidir:

Değer Kuralı: Gerçek kıymetinizi belirleyen size ödenenden ne kadar fazlasını değer olarak geri verdiğinizdir.

Kazanç Kuralı: Gelirinizi belirleyen, ne kadar insana hizmet ettiğiniz ve bu hizmeti ne kadar iyi verdiğinizdir.

Nüfuz Kuralı: Nüfuzunuzu belirleyen diğer insanların çıkarlarını ne denli ilk sıraya koyduğunuzdur.

Hakiki Olma Kuralı: İnsanlara sunabileceğiniz en değerli şey kendinizsiniz.

Almaya Açık Olma Kuralı: Verimli şekilde vermenin anahtarı almaya açık olmaktır.

Hikaye biçiminde oluşturulmuş kitap cömertlik ruhuyla hareket edenlerin bolluğa ve bol ödüllü bir hayata daha kolay ulaşacağını sade yalın bir şekilde anlatıyor.

Güçlü bir iş fikriniz varsa bu beş kuralı uygulamayla başlayın. Pişman olmayacaksınız.

Yolveren, Bob Burg & John David Mann, MediaCat Kitapları

24 Mart 2011 Perşembe

MadMen, 60'lar ve Reklamın Altın Çağı


Reklamın altın çağı 1960'lar olarak bilinir. Tıpkı dünyada büyük ilgi gören MadMen dizisinde canlandırıldığı gibi.

Reklam sektörünün dahi çocukları 1940'ların sonlarında ünlü Madison Avenue sahnesine çıkmaya başlarlar. 1960'lar, 1970'ler ise onların olgunlaşma dönemidir. Reklamcılığın en parlak günleri, altın çağı olarak tanımlanan dönemler.
Örneğin David Ogilvy 1949'da Madison Avenue'da ortaya çıkar ve bir daha da gündemden düşmez. İlk kez Hewitt, Ogilvy, Benson&Mather ismiyle reklamcılığa başlar. 1965'te Benson ayrılır ve yollarına bugün hala dünyanın en önemli reklam ajanslarından birisi olan Ogilvy&Mather adıyla devam ederler.

1960'lı yıllar Ogilvy'nin mesleğinin zirvesinde olduğu yıllardır ve o yıllar için Ogilvy "Hiç de büyük bir kar elde etmedik ama yaratıcılıktaki yetkinliğimizi göstermek için harika bir fırsattı o yıllar" der. Ogilvy ünlü Roll-Royce ilanını da bu dönemde yapmıştır.

BILL BERNBACH ve THINK SMALL

20. yüzyıl reklamcılığını en çok etkileyen isimlerin başında gelen William (Bill) Bernbach ise 1945'lerde Madison Avenue'de Grey Advertising'de kreatif direktör olarak çalışıyordu. Tesadüf bu ya O'da Ogilvy gibi tam da 1949'da iş arkadaşlarından biri olan Ned Doyle ile birlikte Maxwell Dane'i de alarak kendi ajansı DDB'yi kurdu.

1950'ler DDB ve Bernbach'ın reklamcılığın oturmuş değerleriyle hesaplaşma yılları oldu. 1959'da Wolksvagen için "Think small" reklamını yaptığında artık reklamcılığın en büyük devrimcisi kabul ediliyordu. Arabanın büyüğünün makbul olduğu yıllarda hem de savaştıkları bir ülkeden gelen küçük bir arabayı kabul ettirebilmek büyük bir yetenek istiyordu. Bunun için tüketicinin algısını değiştirebilme becerisi gerekiyordu ki, bu fazlasıyla Bernbach'ta vardı. "Think small" reklamı Advertising Age dergisinin seçtiği 20.yüzyılın en önemli 100 reklamı arasında birinci sırada yer almıştır.



LEO BURNETT VE ELMALARI

Leo Burnett ise Chicago'da 1935'lerde yeşil elmalarıyla birlikte reklam dünyasının sahnesine çıkar. Büyük krizden hemen sonraki yıllarda ajansını kuran Burnett'in ajansı her sabah güne resepsiyona konulan bir tabak elmayla başlar. Bu müşteriler arasında dalga dalga yayılır. Bugün hala bu gelenek dünyanın dört bir yanındaki Leo Burnett ajanslarında devam etmektedir.

Leo Burnett'in ajansı 1960'larda en parlak yıllarını yaşar ve o kadar büyür ki artık bir reklam devine dönüşür. Burnett bu ağır tempoya dayanamayarak 1967'de ajansın yönetiminden ayrılır.

Leo Burnett'in bizzat kendisinin yarattığı Marlboro Adamı ikonu 20. yüzyılın en çok bilinen ilk üç ikonu arasında yer alır. Marlboro kampanyası ise yine Advertising Age dergisinin 20.yüzyılın en büyük 100 reklamı arasında üçüncü sırada kendine yer bulmuştur.


MADMEN ve REKLAMIN ALTIN ÇAĞI

Son bir kaç yıldır tüm dünyada büyük ilgi gören, ödülden ödüle koşan Matthew Weiner'in yazdığı MadMen dizisi 1960'ların New York'unda reklamın altın çağını anlatıyor. Tabii biz ekran başında reklamların kendilerinden, yarattığı etkiden daha çok reklamcıları, reklamları yaratanları, birbirleriyle ilişkilerini izliyoruz.

Dizide herkes -ofis ya da ev olsun, ortamda çocuklar olsun olmasın farketmez- sigara içiyor, beyin fırtınası toplantıları genellikle viski içerek yapılıyor, kadınlar, kızlar kendilerine reklam sektöründe ya sekreter olarak yer bulabiliyor ya da yüksek egolu yaratıcıların seks objesi olmaktan öteye gidemiyor. 

Baş kahramanımız dürüst görünümlü, gizemli kreatif direktörümüz Don Draper ise hayatın gizemli karmaşık sarmalında kendine bir yol bulmaya çalışırken, her daim bunalımlı havasıyla harika kampanyalar yaratmaya devam ediyor.

Düşünüyorum da Don Draper hangisine daha yakın olabilir? Bernbach? Ogilvy? Burnett? Ya da başka 1960'ların yaratıcı dahileri? Kime yakın? Ünlü Madison Avenue 1960'ları mutlaka MadMen'deki gibi geçirmişti. İlişkiler, sosyal yaşam öyledir. Ama reklamın dahi çocukları öyle miydi? Emin değilim. Don Draper'ın hayatına bakalım: Yalanlar üzerine kurulmuş. İsmi, evliliği, karısıyla çocuklarıyla ilişkisi.

Bill Bernbach, David Ogilvy, Leo Burnett gibi 1960'ların dahi çocukları ne kadar Don Draper'a benziyorlardı? Bence hiçbiri benzemiyordu. Öyle olsaydı Bill Bernbach için bugün hala "Reklamcılığı yüksek bir sanat ve gerçek bir meslek haline getirdiği için büyük bir reklamcıdır" derler miydi? Bilemiyorum... 

7 Mart 2011 Pazartesi

Reklamcılığın yakın geleceğini şekillendirecek yaratıcılar


Bir sektörü ileri taşıyan en önemli faktör hiç kuşkusuz barındırdığı insanlardır. Sektörü iş kamuoyunun gözünde itibarlı kılan, sektöre yönelik ilgi ve hatta yatırımları artıran, biraz da o sektörün yıldız isimleridir. Bu doğru reklamcılık gibi yaratıcı sektörler söz konusu olunca biraz daha doğru. Çünkü reklamcılık mesleği, doğası gereği, yıldızlaşma ihtimali yüksek yaratıcı beyinlerle dolu. John Hegarty, “Reklamcılık parlak beyinleri sanattan uzak tutmanın en iyi yollarından biridir” diye boşuna demiyor.
Uzun süredir merak ediyorum. Günümüzün parlak beyinli gençleri, geleceğin reklam sektörüne yön verecek isimler kim acaba? Bir başka deyişle, gelecekte reklam sektöründe Ali Taran-Serdar Erener-Hulusi Derici üçlüsünün yerini kimler alacak? Uzun yıllardır reklam sektörünün en parlak yıldızları olarak gösterilen bu üçlünün yaşı kemale ermek üzere. Serdar Erener ve Hulusi Derici parlak kampanyalarına devam etse de, onları da her an reklamcılık işinden sıkılıp Ali Taran gibi yarışma jürilerinde görmeye başlamamız an meselesi olabilir.

Bu olasılıktan yola çıkarak ve elbette merakımı gidermek için, sektördeki yaklaşık 65 reklam ajansının başkanına mesaj göndererek yeni bir ankete giriştiğimi belirttim ve şu iki soruyu sordum:

1. Size göre geleceği yönlendirecek yarının üç usta yaratıcısı/reklamcısı kimler olacak?

2. Neden? Başkanlardan özel olarak istediğim şey ise kendi ajanslarından sadece bir isim belirtmeleri ve diğer iki ismi başka ajanslardan seçmeleri idi.

65 ajans başkanından 43 tanesi yanıt gönderdi. Bazı ajans başkanları iki isim belirtirken, iki tanesi sadece bir isim verdi. İki ajans başkanı ise isim vermek istemedi. İsim vermek istemeyenlerden Oğuzhan Akay, “Günümüzde adıyla reklamcılar ve dâhi çocuklardan çok ajanslar/marka yönetimleri ve reklam etkililiği konuşuluyor” diyerek reklamcıların sanatçı olmadığını ve bu kadar ön plana çıkmalarına gerek olmadığını belirtti. Bu görüşe katılmak isterdim ancak katılamıyorum, çünkü sonuçta reklamcılık bir fikir bulma yarışı ve bu yarışta da insan faktörü son derece önemli.

EN PARLAK BEYİNLER

İlkay Gürpınar, Ozan Varışlı, Kurtcebe Turgul… En çok oyu alan bu üç isim. Ajans başkanlarının belirttiği isimlerden oluşan listede açık ara öne geçtiler. Cesur, fikre önem veren, çok yaratıcı ama aynı zamanda sıradan insanların da anlayabildiği reklamlar yapmayı başarabilen, iyi bir yaratıcı oldukları kadar iyi stratejist de olabilen, başka ajansta oldukları için kıskanılan isimler bunlar. Bu listeyi uzatmak mümkün. Yaptıkları kampanyalarla konuşulan, ses getiren, çalıştıkları ajansları ödüllere boğan bu reklamcıların bugünden sektöre yön vermeye başladıklarına inananlardanım.

Bu kişilerden çok daha fazla konuşulan genç isimler vardı hatırladığım kadarıyla. Ancak en çok oyu bunlar aldı. Bence en önemli nedenlerden birisi: Her üç reklamcı da Eli Acıman’ın tarif ettiği ortak bir kriteri taşıyorlar: Kendilerinden çok işlerini ciddiye alıyorlar. Bu üçlünün ardından gelen 10 reklamcının listesi alfabetik sırayla aşağıda:


Ali Yorgancıoğlu
Berat Pekmezci
Can Faga
Emrah Karpuzcu
Emre Kaplan
Engin Tezcan
Gökhan Yücel
İlkay Yıldız
Karpat Polat
Selim Ünlüsoy

İYİ REKLAMCI OLMANIN KRİTERLERİ
Bu listeyi oluştururken gelen yanıtlar genel olarak iyi bir yaratıcı olmanın kriterlerini de oluşturuyor. İşte o kriterlerden bazıları:

Entellektüel derinliğinin yanı sıra popüler kültüre yön verecek güçte fikir üretebilmek.
Müzik, futbol, edebiyat ve diğer birçok alandaki birikiminden mesleğinde faydalanabilmek.
Dil hakimiyeti, toplumu ve evreni ilgilendiren tüm konulara karşı duyarlı olmak.
Stratejik düşünme yeteneğini yaratıcı işe çevirebilme becerisi.
Eski ve yeni medyayı birleştirebilmek. Dünyayı izlemek. Yeni nesil reklamcı olabilmeyi başarmak.
Heyecanlı, esprili, zaman zaman aykırı ve uçuk düşünme yeteneği.
Mesleği sevmek ve yaratıcı fikrin değerine inanmak, ilgili ve mükemmeliyetçi olmak.
Multidisipliner düşünebilme becerisine sahip olabilmek